Öğretmen ve Yöneticiler İçin Çok Önemli ATBB Yazısı
Öğretmenlerin ayakta tedavi
işlemlerinde ülke genelinde tam bir kargaşa ve uygulama farklılıkları
var. Bırakın il ve ilçe MEM'leri okullar arasında uygulama birliği yok.
Konuyla ilgili çok açık bir genelge olmasına karşın; okul
müdürlüklerinin konuya olan yaklaşımı birbiriyle örtüşmediği gibi,
genelgenin yayımından dört buçuk sene gibi uzun bir zaman geçmesine
rağmen genelge ve ekinden bihaber olan ve Ayakta Tedavi Beyan Belgesini
(ATBB) kabul etmeyen okul idarelerinin sayısı da azımsanamayacak kadar
çok. Ülke genelinde göze çarpan farklılıkları şöyle özetlemek mümkün;
AYAKTA TEDAVİ BEYAN BELGESİ
Hastanın
Adı Soyadı :
Aile Fertlerinin Yakınlığı :
T.C. Kimlik No :
Tedavi Olduğu Sağlık Kuruluşunun Adı :
Sağlık Kurumuna başvuru Tarihi :
Ayakta Yapılan Tedavinin bitiş tarihi :
Yukarıda belirtmiş olduğum sağlık kuruluşunda ayakta tedavi yapıldığını beyan ederim. …/…/….
Adı Soyadı:
Unvanı
imza
Yukarıda da görüleceği üzere genelge ekinde saat ve tedavi eden doktora ait bir bölüm bulunmamaktadır. Bu belge tamamen memurun beyanını esas alır. Genelgedeki “göreve gelemiyorsa” ibaresi ise yine farklı karışıklıklara yol açabilmektedir. Oysa burada da yine eğitim yöneticileri memurun beyanını esas almak durumundadır. Aksi düşünülemez. Örneğin mide bulantısı şikâyetiyle sağlık kuruluşuna başvuran bir öğretmen, tedavi işlemleri bittikten sonra midesi bulanarak veya kusarak nasıl okula gelebilir? “Gelemezdim”, diyen bir öğretmene bir idareci; nasıl “Hayır, gelebilirdin” diyebilir ki?
Hiçbir idareci veya kamu kurumu genelgenin üzerinde değildir ve yönetmelik ve genelgeleri kendi şahsi çıkarlarına göre yorumlamak ve veya yanlış yorumlamak lüksüne sahip değildir. Kendisi veya bakmakla yükümlü olduğu kişiler adına yürüttüğü ayakta tedavi işlemleri için 2 iş günü içerisinde ATBB'ni doldurarak okul idarelerine teslim etmek durumundadırlar. Doldurmadıkları takdirde izinsiz okula gelmemiş sayılırlar. Bu belge direkt olarak memurun beyanını esas almaktadır. Genelge Ekinde de görüleceği üzere bir başkasının dolduracağı, imzalayacağı, paraflayacağı bir bölüm bulunmamaktadır. Genelgeyi hakkıyla yorumlayamayan işgüzar eğitim yöneticileri doldurulan ATBB'nin adı üstünde bir “beyan belgesi” olduğunu da gözden kaçırmaktadırlar. Ayakta tedavi iş - işlemlerine bağlı olarak okula gelmeyip söz konusu ATBB'ni zamanında teslim etmeyen veya yalan beyanda bulunan devlet memuru hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125 inci maddesi çerçevesinde işlem yapılabileceği unutulmamalıdır. Ancak genelgeye uygun şekilde doldurulan ATBB'ni teslim almayan, ATBB'ni değiştirerek saat ekleyen, reçete sıra vb. evrak isteyen okul idarecileri il - ilçe MEMler için de 657 sayılı devlet memurları Kanununun ilgili maddelerinde suç ve cezaları sabittir.
Okul idarelerinden bu konuda personellerini iyi tanımaları, kimler tarafından konunun suiistimal edildiğinin iyi belirlenmesi, suiistimal söz konusuysa gerekli takibin yapılması ve öncelikle kurumu için çalışan personelinin genelge ve yönetmelik hükümlerine uygun şekilde işini kolaylaştırması beklenir. Zaten ek ders ücretlerini keserek, öğretmenlerimize hasta olmayı 2012 Haziran Ayından beri “yasakladık”. Yani eskisi gibi değil, okula gelemeyen, derse girmeyen öğretmen zaten cezalandırılıyor. Tam da bu noktada şunu da açık yüreklilikle belirtmem gerekir. Öğretmenlikle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan, sayıları da kesinlikle fazla olmayan, kendilerini öğretmen diye nitelendirmek bile diğer öğretmenlere karşı bir hakaret olacak kimi şahıslar bir ayda 4 güne kadar sevkli olunduğu takdirde ek ders ücretlerinin kesilmediği dönemlerde ayda 4 gün sevkli olmayı ayda 4 gün tatil yapmak olarak değerlendirenler de yok değildi. Kim bilir, belki de işte bu her ay pazartesi veya cuma günleri sevkli olanların yüzünden bugün öğretmenlerimiz bu şekilde cezalandırılıyorlar.
Ek ders ücretleri haftalık olarak hesaplandığından, dersine giremeyen öğretmen toplam ders yüküne göre kimi zaman o hafta için tek bir günden ötürü hiç ek ders ücreti alamıyor. Yavrularımızı ve geleceğimizi teslim ettiğimiz sendikal anlamda tamamen sahipsiz öğretmenlerimize ne eskisi kadar güveniyor ne de onlara eskisi kadar değer veriyoruz, yalan mı?
Gürdal KARABIYIK
- “ATBB”ni doktorların doldurması gerektiğini isteyenler,
- Genelge ekinde olmamasına rağmen tedavinin başlama ve bitiş saatini isteyenler,
- ATBB'nin aynı gün doldurularak okul idaresine teslim edilmesi gerektiğini isteyenler,
- Reçete veya barkot küpürü isteyenler,
- ATBB'ni kabul etmeyerek “İŞ GÖREMEZ ve ÇALIŞABİLİR KÂĞIDI” isteyenler,
- “Sıramatik” fişi - kupürü isteyenler daha neler neler…
“Kimsesiz ve sahipsiz” birçoğu kesinlikle iyi niyetli öğretmenlerimiz baş başa bırakıldıkları onca sorun arasında bu saçmalıklarla uğraşmak durumunda bırakılıyorlar. İşin en ilginç yanı ise bakanlıkça da benzer şekilde yorumlar yapılmasına mahal verecek görüş yazılarının yayınlanması, örneğin 14 Ekim 2014 Tarihli bir görüş yazısı sonuç bölümünde;
- “…..Devlet
memurunun hastalanması sebebiyle sağlık kurum ve kuruluşlarına müracaat
ederek muayene edilmesi sırasında ya da muayene sonrası tetkik ve
tahlillerde geçirdiği sürelerde memurun izinli sayılması gerektiği; ancak bu iznin muayene süresi, tetkik ve tahlil süresi ile sınırlı olduğu,
- Muayene
sonrasında tabip tarafından hastalık raporu verilmediği takdirde Devlet
memurunun söz konusu sürelerin bitiminde görevine başlaması gerektiği”
şeklinde beyanatlar verilmiştir.
Yazımın devamında tek tek çürüteceğim yukarıdaki 8 madde ve görüş yurt çapında sayıları neredeyse milyona yaklaşmış öğretmenlerimizden birçoğunu zora sokmaktadır. Az bir sayı değil bu! Aile üyeleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişileri de bu sayıya dâhil ettiğimizde sayı çok rahatlıkla birkaç milyona çıkacaktır. Farklı kurumlardaki devlet personelinin ayakta tedavi işlemleri bu denli kaosa yol açmamaktadır çünkü bir başka kamu personelinin işe gelmediği gün kurumdaki işler olağan şekilde yürümekteyken öğretmenin okula gelmediği gün ders okutacağı sınıflar bazen 30-40 öğrenci öğretmenin yolunu “gözlerken”, bazen de bu durum okul idaresi ve nöbetçi öğretmenler açısından farklı sorumlulukları beraberinde getirebilmektedir. Bu da aslında öğretmenin ne denli zor ve kritik bir işinin olduğunu, o gün için yerinin bir başkasıyla doldurulamayacağının açık bir delilidir. Gelin yukarıda sıraladığım maddeleri tek tek çürütelim;
- 23.06.2010
Tarihli 2010/41 Sayılı Genelge Ekinde doktorun doldurabileceği, imza
atıp paraflayacağı bir bölüm yok, genelgeye göre böyle bir şey gerekli
olmuş olsaydı EK'de “Tedavi Gören- Tedavi Eden” şeklinde bir ibareye yer
verilemez miydi?
- Genelge
Ekinde saat ibaresine yer verilmemiş olmasına karşın, Ek'e saat ibaresi
eklemek suç sayılmaz mı? “Saat” yerine neden “tarih” ibaresine yer
verilmiş? Öğretmen tedavi başlama ve bitiş saatlerini nasıl
belgelendirecek ve nereye yazacak? Sabah saat 10.05'te ayakta tedavi
işlemi biten bir öğretmen kaç saat veya dakika sonra okulda olacak,
sağlık kuruluşları bazında önceden böyle bir sürenin belirlenmiş olması
gerekmez miydi? A Sağlık kurumunda tedavi gören öğretmenin göreve dönme
süresi şu kadar dakika şeklinde.
- Tedavisi
mesai saatlerinde başlayıp mesai sonrasına sarkan bir memur ne yapacak,
yoksa onlar için nöbetçi idareci mi tayin edilecek? Eşi veya çocuğu
rahatsızlanmış bir memur eşini veya çocuğunu bırakıp okula ATBB
doldurmak için mi koşacak?
- Reçete
yazılmadıysa öğretmen o gün suç mu işlemiş sayılacak veya reçete yerine
bir not kâğıdı - bir bloknot üzerinde şifre verilmiş veya kısa mesajla
iletilmiş öğretmen, o kâğıdı veya kısa mesajı okul idaresine verdiğinde
okul idaresi onun takibini hangi sistem üzerinden sorgulayacak?
- Çalışabilir
Kâğıdının yürürlükten kaldırıldığını 2010/41 Sayılı genelge ikinci
paragrafta çok açık bir dille belirtmiştir. Tam da bu noktada şu soru
geliyor insanın aklına, öğretmen çocuğunu tedavi ettirmek için sabah
saatlerinde sağlık kuruluşuna başvurmuş ve öğleden sonraki derslerine
girebilmek için kendisine nasıl bir “çalışabilir kâğıdı” düzenlenmesini
isteyecek veya öğretmen bu kargaşanın giderilmesi için doktora nasıl bir
yalan söyleyecek?
- Sıramatik
fişi veya kupürü verilmiyorsa ne olacak? Aile hekimlerinde ve
hastanelerin acil servislerinde böyle bir uygulama yok örneğin.
- Sağlık
kurumuna giriş, ültrason, EKG, tetkik, muayene ve tahlil yaptırılması
gerekiyorsa bunların ve bu sonuçların tekrar doktor veya doktorlarla
paylaşılması için ortalama süre ne kadardır? Her bir bireyin ayakta
tedavi işlemlerinin süre ve tedavi şekli olarak belli bir standardı var
mıdır? Başvurulan sağlık kurumu o gün için çok yoğunsa, doktorun
ameliyatı var ve gariban öğretmenim, kendisi - eşi veya çocuğu için
saatlerce sıra - kuyruk bekliyorsa bütün bu geçen süreleri nasıl
belgelendirecek? Diyelim ki bütün bu süreleri belgelendirdi. Sağlık
kuruluşunda işinin bitmesi demek öğretmenin okula gidip derse
girebilecek düzeyde sağlığına kavuşması anlamına mı gelmektedir?
Yukarıda da bahsettiğim üzere; genelge “…. personel göreve gelemiyorsa,
idari izinli sayılabilmesi için ATBB'ni doldurması gerekmektedir.”
İfadelerine yer verilmiştir, öyleyse (idari) iznin muayene süresi,
tetkik ve tahlil süresi ile sınırlı olması mümkün olmayabilir.
- Çocuğunun
ateşi sebebiyle sağlık kuruluşuna başvuran bir öğretmen, tedavi
bitiminin hemen ardından tekrar okula mı koşacak veya hemen nasıl okula
ışınlanacak? Köyde çalışan il veya ilçeye günlük gidiş - geliş yapan bir
öğretmenin şahsi aracı, cebinde taksiye verecek parası veya ortada
tutulacak bir taksi yoksa sağlık kuruluşuna çok uzakta oturuyorsa, 15
milyon nüfuslu bir metropolde yaşıyor okula ulaşmaya çalışırken trafiğe
takılıyorsa tedavinin bitmesinin ardından öğretmenin kaç dakika sonra
okulda olması gerekir? Elbette tam tersi de düşünülebilir: Öğretmen
sağlık kuruluşuna yakın yerde ikamet ediyor, şahsi araca sahip, trafik
yoğunluğunun olmadığı, eşine veya çocuğuna refakat edebilecek
yakınlarının olduğu öğretmen hiç yok demiyorum tabiî ki… Ancak o zaman
genelge A kişisine göre farklı, B kişisine göre farklı mı uygulanacak,
böyle bir şey de söz konusu olamayacağına göre yapılan bu yorumlarda,
yayımlanan bu yazılarda bir şeyler gözden kaçıyor diyorum sadece, bütün
serzenişim işte tam da bu yüzden. Özellikle okul idareleriyle ikili
ilişkileri iyi olmayan, farklı ideolojik görüşlere sahip, farklı
sendikalara üye öğretmenlerin kendisi veya bakmakla yükümlü olduğu
kişiler adına yürüttüğü ayakta tedavi işlemleri, birçoğu iyi niyetli
veya bilinçsizce yapılan bu yorumlar ve yayımlanan bu yazılardan dolayı
öğretmenler aleyhine okul idarelerince maalesef bir koz - bir fırsat
olarak görülebilmektedir.
Doğru her zaman bir tanedir. Hele ki sayıları birkaç milyonun üzerinde bir camiadan mevzu bahis ediliyorsa bir tane de olması lazım, öyle değil mi? Öyle A şahsına göre farklı, B şahsına göre farklı bir genelge, yönetmelik veya kanun olamaz.
İşin Aslı ve Olması GerekenEsasen olması gereken hâlihazırda yürürlükte olan genelgede çok açık bir dille belirtilmiştir. Genelgede aynen şu ifadelere yer verilmiştir. “….kendisi veya aile fertlerinden birinin sağlık kuruluşlarında ayakta tedavi görmelerine bağlı olarak görevine gelemeyenpersonelin, takibi ve idari izinli sayılabilmeleri için Genelge eki “ATBB”ni doldurarak görev yerlerine vermeleri gerekmektedir.”
Bu denli şeffaf bir şekilde ifade edilmiş bir cümle neden bunca kargaşaya yol açar ki, anlamak mümkün değil! Kendisi veya aile fertlerinden birisinin sağlık kuruluşuna girişi varsa ve göreve gelemiyorsa, idari izinli sayılabilir. İdari izinli sayılmasının önündeki tek engel de “ATBB”ni doldurarak görev yerine vermektir. İşte o genelge eki:
AYAKTA TEDAVİ BEYAN BELGESİ
Hastanın
Adı Soyadı :
Aile Fertlerinin Yakınlığı :
T.C. Kimlik No :
Tedavi Olduğu Sağlık Kuruluşunun Adı :
Sağlık Kurumuna başvuru Tarihi :
Ayakta Yapılan Tedavinin bitiş tarihi :
Yukarıda belirtmiş olduğum sağlık kuruluşunda ayakta tedavi yapıldığını beyan ederim. …/…/….
Adı Soyadı:
Unvanı
imza
Yukarıda da görüleceği üzere genelge ekinde saat ve tedavi eden doktora ait bir bölüm bulunmamaktadır. Bu belge tamamen memurun beyanını esas alır. Genelgedeki “göreve gelemiyorsa” ibaresi ise yine farklı karışıklıklara yol açabilmektedir. Oysa burada da yine eğitim yöneticileri memurun beyanını esas almak durumundadır. Aksi düşünülemez. Örneğin mide bulantısı şikâyetiyle sağlık kuruluşuna başvuran bir öğretmen, tedavi işlemleri bittikten sonra midesi bulanarak veya kusarak nasıl okula gelebilir? “Gelemezdim”, diyen bir öğretmene bir idareci; nasıl “Hayır, gelebilirdin” diyebilir ki?
Hiçbir idareci veya kamu kurumu genelgenin üzerinde değildir ve yönetmelik ve genelgeleri kendi şahsi çıkarlarına göre yorumlamak ve veya yanlış yorumlamak lüksüne sahip değildir. Kendisi veya bakmakla yükümlü olduğu kişiler adına yürüttüğü ayakta tedavi işlemleri için 2 iş günü içerisinde ATBB'ni doldurarak okul idarelerine teslim etmek durumundadırlar. Doldurmadıkları takdirde izinsiz okula gelmemiş sayılırlar. Bu belge direkt olarak memurun beyanını esas almaktadır. Genelge Ekinde de görüleceği üzere bir başkasının dolduracağı, imzalayacağı, paraflayacağı bir bölüm bulunmamaktadır. Genelgeyi hakkıyla yorumlayamayan işgüzar eğitim yöneticileri doldurulan ATBB'nin adı üstünde bir “beyan belgesi” olduğunu da gözden kaçırmaktadırlar. Ayakta tedavi iş - işlemlerine bağlı olarak okula gelmeyip söz konusu ATBB'ni zamanında teslim etmeyen veya yalan beyanda bulunan devlet memuru hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125 inci maddesi çerçevesinde işlem yapılabileceği unutulmamalıdır. Ancak genelgeye uygun şekilde doldurulan ATBB'ni teslim almayan, ATBB'ni değiştirerek saat ekleyen, reçete sıra vb. evrak isteyen okul idarecileri il - ilçe MEMler için de 657 sayılı devlet memurları Kanununun ilgili maddelerinde suç ve cezaları sabittir.
Okul idarelerinden bu konuda personellerini iyi tanımaları, kimler tarafından konunun suiistimal edildiğinin iyi belirlenmesi, suiistimal söz konusuysa gerekli takibin yapılması ve öncelikle kurumu için çalışan personelinin genelge ve yönetmelik hükümlerine uygun şekilde işini kolaylaştırması beklenir. Zaten ek ders ücretlerini keserek, öğretmenlerimize hasta olmayı 2012 Haziran Ayından beri “yasakladık”. Yani eskisi gibi değil, okula gelemeyen, derse girmeyen öğretmen zaten cezalandırılıyor. Tam da bu noktada şunu da açık yüreklilikle belirtmem gerekir. Öğretmenlikle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan, sayıları da kesinlikle fazla olmayan, kendilerini öğretmen diye nitelendirmek bile diğer öğretmenlere karşı bir hakaret olacak kimi şahıslar bir ayda 4 güne kadar sevkli olunduğu takdirde ek ders ücretlerinin kesilmediği dönemlerde ayda 4 gün sevkli olmayı ayda 4 gün tatil yapmak olarak değerlendirenler de yok değildi. Kim bilir, belki de işte bu her ay pazartesi veya cuma günleri sevkli olanların yüzünden bugün öğretmenlerimiz bu şekilde cezalandırılıyorlar.
Ek ders ücretleri haftalık olarak hesaplandığından, dersine giremeyen öğretmen toplam ders yüküne göre kimi zaman o hafta için tek bir günden ötürü hiç ek ders ücreti alamıyor. Yavrularımızı ve geleceğimizi teslim ettiğimiz sendikal anlamda tamamen sahipsiz öğretmenlerimize ne eskisi kadar güveniyor ne de onlara eskisi kadar değer veriyoruz, yalan mı?
Gürdal KARABIYIK
Yorum Gönder
1.YORUMLARA ADINIZI VE ŞEHRİNİZİ YAZINIZ. BU BİLGİLER YAZILMAZSA CEVAP VERİLMEYECEKTİR
2.SORULAR ONAYLANDIKTAN SONRA YAYINLANACAKTIR.
3.GMAİL HESABI OLANLAR YORUMU YAZDIKTAN SONRA ALTTAKİ BENİ BİLGİLENDİRİ TIKLARSANIZ SORULARA VERDİĞİMİZ CEVAPLAR MAİL ADRESİNİZE GELECEKTİR
4.KÜFÜR VE ŞİDDET İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAYACAKTIR