Köklü üniversitelerin
kayıtlı ilk öğrencilerini bulduk. Kiminin sınıfında kendisinden başka
yalnızca bir kişi varmış. Kimi kaydını inşaatta derme çatma bir masa da
yaptırmış. Kimi okula Ankara’da başlamış, Diyarbakır’dan mezun olmuş.
Kimi yurt diye şehrin en lüks otelinde kalmış. İşte ilk öğrencilerinin
üniversitelere dair anlattıkları...
Prof.
Dr. Murat Öz Eryiğit, Hacettepe Üniversitesi’nin bir numarası, yani
okula kayıt yaptıran ilk öğrenci. Eryiğit’in diploma numarası, 01.
Doktor Fuat Kuseyri ise Diyarbakır Dicle Üniversitesi’ne kayıt yaptıran
ilk öğrenci, birincisi. Şimdi memleketi Antakya’da hekimlik yapan
Kuseyri’ye sınıf arkadaşları, ‘bir numara’ diye hitap ediyor. Zaten
toplam 50 kişilermiş.
Mehmet Çebi, emekli ziraat ekonomisti.
Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin bir numarası. Onun sınıf arkadaşları
arasındaki ismi ‘Bir Mehmet Çebi’. Prof. Dr. Mustafa Küçüködük, Selçuk
Üniversitesi’ne kayıt yaptıran ilk öğrenci. Şimdi okulunda hocalık
yapıyor.
Prof. Dr. İnci Erefe ise İzmir Ege Üniversitesi’nin ilk
öğrencilerinden, hemşirelik yüksekokulunun ise biricik öğrencisi. 4 yıl
boyunca sınıfta iki kişilermiş. Ege Üniversitesi’nin kurucu rektörü bile
onu derslerde görünce seviniyor ve ara ara, “Niye buradasın?” diye
soruyormuş.
Fatih Üniversitesi’nin bir numaralı öğrencisi
Gaziantepli bir işadamı. Beylikdüzü’ndeki okulu için, “O zaman şehrin
çok dışında kalıyordu. İstanbul’daydık ama İstanbul dışındaydık.” diyor.
İşte üniversitelerin ilk öğrencilerinin sıra dışı hikâyeleri...
Amerikalı hocalar derse tercümanlarla giriyordu
Mehmet Çebi:
Ankara’ya, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne kayıt yaptırmak için
geldim, ama burs vermediler. Ancak 5-6 ay sonra alırsınız dediler. O
sırada Atatürk Üniversitesi ilan verdi. Ankara’da kayıt için büro
açmışlar. Hemen burs da verince, kayıt yaptırdım. İlk kayıt yaptıran
benim. Bir numara yani. Yeni kurulmuş bir üniversiteydi, ama çok iyi bir
yaşamımız oldu. Rahat okuduk. İyi eğitim aldık. Sınıflar çok temizdi.
Yurt binası henüz yapılmadığı için Erzurum’da lüks otelleri
kiralamışlar. Ziraat ekonomisi ve işletmesi bölümünden 1962 senesinde
mezun oldum. Hocalar Amerika’dan geliyordu. Derslere tercümanlarla
geliyorlardı. Hoca anlatıyor, onlar da Türkçeye çeviriyordu veya teksir
yapıyorlardı asistanlarına, onlar da bize anlatıyordu. Aklımda kaldığına
göre sınıfta 30 kişiydik. Arkadaşlarla bir araya geldiğimizde bana,
“Bir Mehmet Çebi” diyorlar. İlk öğrenci olduğumu dile getirmiyorum,
gurur gibi geliyor. Uşak’ta, Urfa’da, Ankara’da ziraat müdürlüklerinde
çalıştıktan sonra çay fabrikalarından emekli oldum.
Ankara-İzmir-İstanbul arasında mekik dokuyorduk
Prof. Dr. Murat Öz Eryiğit:
Hacettepe, Ankara Üniversitesi’ne bağlı bir tıp fakültesi olarak
açıldı. Ben de tıbba girmek istiyorum. İki Ankara’da, bir İstanbul’da,
bir de İzmir’de, toplam 4 fakülte var. Hepsinin sınavları ayrıydı.
Bursa’dayım ve sınavlar için İzmir’e, İstanbul’a, Ankara’ya gidiyorum.
Babam, “İhsan Doğramacı’nın kurduğu yeni fakülteye de gidebilirsin.”
dedi. İmtihanına girdim. Bu arada İstanbul Hukuk’u kazanmışım, kaydımı
yaptırdım. Bursa’ya döndüğümde Hacettepe Tıb’bı kazandığıma dair bir
kâğıt geldi. Hukuku iptal ettim. Yıl 1963, Hacettepe daha inşaat
halinde. Toz, toprak, taş… İnşaatta bir oda ayarlamışlar. Yemek masası
gibi bir masa, iki sandalye… İlk öğrenci sizsiniz dediler. Ama pul
gerekli… Bana para verdiler, “Samanpazarı yakın, 100 tane kadar alıp
gelin.” dediler. Geldiğimde Doktor İlter Varinli, yanında pulu varmış,
kaydını yaptırıp gitmiş. Böylece iki numaralı olarak kaydoldum. Bir sene
sonra bazı öğrencileri, Doğramacı, Erzurum Tıp Fakültesi’ne gönderdi.
İlter de gitti. Numaram oldu 01. Diploma numaram da bir. Ama dereceye
girdiğim için değil. Numaram bir olduğu için. Hayatım boyunca bir
Hacettepeli görünce “ilk mezunuyum” diyorum. Diploma numaramın bir
olması hoşuma gidiyor. İhtisasımı, GATA’da yaptım. Ürolojide. Oradan
emekli oldum. Gaziantep Tıp Fakültesi’nin de dekanlığını yaptım. Şimdi
Ankara’da bir tıp merkezinde çalışıyorum.
Okulda iki kişiydik
Prof. Dr. İnci Erefe:
İzmir’in yerel gazetesinde “Yüksek Hemşirelik Okulu açılıyor.” diye bir
ilan gördüm. Mezunlara teğmen rütbesi verileceği yazıyordu. Bu çok
ilginç geldi. Üniversite okumayı düşünüyordum, ama İstanbul’da okuma
şansım yoktu. Sağlık sorunum dolayısıyla ailem İzmir dışına gitmemi
istemiyordu. Burada üniversite açılınca hem de hemşirelik okulu ve 4
yıllık olması bana uygun geldi. Bir de bitirince yurtdışına gitmek gibi
şansı da vardı. Okula kaydoldum, kurucu rektörümüz Muhittin Erer hoca
bana, “Niye bu okula kaydolmak istiyorsun?” diye sormuştu. Okulun
ekimden aralık ayına kadar tek öğrencisiydim. Erer hoca çok mutluydu,
okula öğrenci bulduğu için. Tıp ve ziraat varken kimse hemşireliği
düşünmedi. Üniversite de Bornova’da Ziraat Okulu’nu bize tahsis etmişti.
İlk birkaç yıl orada sürdürüldü. Fen derslerini Tıp ve Ziraat ile
birlikte okuduk. Sonra bölüm dersleri ayrıldı. 4 yıl süreyle biz okulda
iki öğrenciydik. 1955 yılıydı ve özel öğrenci gibiydik. Birimiz
olmayınca sınıfın yüzde ellisi yoktu. Hocalar bizimle teke tek
ilgilenirdi. 1959 yılının sonunda sınıf arkadaşımla mezun olduk. O
meslekte kalmadı, hayatını ev hanımı olarak sürdürüyor. Aslında ben de
kayıt yaptırırken Tıp Fakültesi’ne kaçmayı planlıyordum. Mezun olur
olmaz öğretim görevlisi atadılar.
Öğrenci kimliğimde 001 yazıyor
Ali Bozhüyük:
Lisede ortalamanın üstünde başarısı olan bir öğrenciydim. ÖSS’de
sözelde 64 sorudan 56 netim vardı. İyi puan almıştım. Ne yazık ki ÖYS’de
kaydırma yaptığım için puanım düştü. Aldığım puan birçok devlet
üniversitesine girmeme yetecekken tercihlerimi yüksek tuttuğum için
açıkta kaldım. Fatih Üniversitesi o yıl yeni açılacağından ek
kontenjanla eğitime başlayacaktı. Ben ise ek kontenjanla özel bir
üniversiteye gitmeyi kabullenemiyordum. Babam da sene kaybım olmaması
konusunda ısrar edince, tercih yaptım. Yıl 1996. Geriye dönüp baktığımda
iyi ki Fatih Üniversitesi’ni kazanmışım diyorum. İşletme ve iktisat
bölümlerini tercih etmiştim. İşletme oldu. Severek okudum. Okul numaram
02029601 idi. Yani ilk 02 idari ve iktisadi bilimleri, ikinci 02 işletme
bölümünü, 96 eğitim yılını, 01 ise ilk kayıt olduğum için verilmişti.
Okul numarasının sonu 1 olan onlarca öğrenci vardı. Okulun ilk kaydı
olduğum okul numaramdan değil kimlik numaramın arkasında yazılı olan 001
No’lu kimlik olmasından anlaşılıyordu. Arkadaş sohbetlerinde, toplantı
ortamlarında hangi okuldan mezun olduğumu sorduklarında dipnot olarak
okulun ilk resmi öğrencisi olduğumu belirtiyorum bazen.
Üniversiteye ilköğretim okulunda başladım!
Prof. Dr. Mustafa Küçüködük:
Adana Ticari İlimler Akademisi’ni kazanmıştım, gidecektim ki Süleyman
Demirel’in hükümet alanında konuşması olacağını duydum. Ne söyleyecek
diye merak ediyordum. Kürsüye yaklaştım, birden önümde dönemin Milli
Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem. Dedim ki “Sayın bakanım, Selçuk
Üniversitesi’ni bekliyorum, bu sene başlayacak mı, başlamayacak mı? İki
gün sonra Adana’ya gitmezsem, kaydım yanar.” Dedi ki, “Evladım bana
güven. Açılacak.” Gitmedim. Aradan iki ay geçti bir şey yok, çok moralim
bozuldu. 1976 Ağustos’ta, kayıt alacaklarını ilan ettiler. İlk kaydı
ben yaptırmışım. Okulun hazırlanması 3-4 ay sürdü. 1977 Şubat’ta Mareşal
Mustafa Kemal İlköğretim Okulu’nda derslere başladık. 7-8 öğrenci ile.
Botanik bölümünü seçtim. Eğitim çok iyiydi, Ankara Üniversitesi’nden
hocalar gelirdi. Dolu dolu yetiştik. Diploma numaram da 01’dir. O
zamanın rektörü asistanlık teklif etti. Sınava girdim, 29 kişi içinde
birincilikle kazandım. Böylece okulda kaldım. Profesörlüğe kadar
yükseldim. Biz 6 kardeşiz, hepimiz de üniversite mezunuyuz. Ağabeyim de
profesör, ablalarım öğretmen. Babam her zaman, “Okuyacaksınız, size
verebileceğim sermayem yok.” derdi.
Diyarbakır’ın nazlı öğrencileriydik
Dr. Fuat Kuseyri:
Liseden 1965 yılında mezun oldum. İki sene tıp fakültesini kazanamadım.
Ben de Ankara Üniversitesi Siyasal’a, Basın Yayın Yüksekokulu’na
kaydımı yaptırdım. 3 ay derslere katıldım. Sonra Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nin verdiği bir ilanı gördüm. Diyarbakır’da tıp fakültesi
açılacakmış. İlk kaydı yaptıran ben oldum. Dersler Ankara’da başladı.
İki yıl sonra Diyarbakır’a geçtik. Biz oraya gittiğimiz için nazlı
üniversite talebeleriydik. Okul yönetimi, tarihi yerleri göstermek üzere
geziler tertiplerdi. Yeni kurulmuş üniversiteyi geliştirme derneği
vardı. Bakanlıkların, bölge müdürlüklerinin sosyal tesislerinden
istifade ederdik. Eski Numune Hastanesi’nin iki odasını dershane
yapmışlar. Dersler orada oluyordu. Boş zamanlarımızda kayıtsız staj
yapıyorduk. Hastane koridorlarındaydık hep. Sonra Dicle Nehri karşısında
kampüs yapıldı. İhtisasımı kampüste yaptım. 8 yılım Diyarbakır’da
geçti. Stajyer doktor iken hastalarla, “Şikâyetin nedir, ağzını aç,
kapat…” gibi muayeneyi yapmamızı sağlayacak kadar Kürtçe
konuşabiliyorduk. O zamanlar Kürtçe konuşmak serbest değildi herhalde.
İhtiyacımız kadarını öğrenmiştik. Okul numaram bir, diploma numaram da
bir.
Yorum Gönder
1.YORUMLARA ADINIZI VE ŞEHRİNİZİ YAZINIZ. BU BİLGİLER YAZILMAZSA CEVAP VERİLMEYECEKTİR
2.SORULAR ONAYLANDIKTAN SONRA YAYINLANACAKTIR.
3.GMAİL HESABI OLANLAR YORUMU YAZDIKTAN SONRA ALTTAKİ BENİ BİLGİLENDİRİ TIKLARSANIZ SORULARA VERDİĞİMİZ CEVAPLAR MAİL ADRESİNİZE GELECEKTİR
4.KÜFÜR VE ŞİDDET İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAYACAKTIR